Ama o adımlar, bir başka çocuğun elindeki bıçağın ucunda son buldu.
Ve bir annenin ömrü boyunca dinmeyecek çığlığının başlangıcıydı.
Bir çocuk, bir çocuğu öldürdü.
Biri mezara girdi, diğeri yasaya.
Ama hiçbir mahkeme, bir annenin kalbindeki o boşluğu dolduramadı.
Ne kadar “ceza” verildiğinin önemi yok artık;
çünkü adalet bazen sadece kâğıtlarda yazıyor, yüreklerde değil.
24 yıl…
Rakam soğuk.
Ama acı hâlâ sıcak, hâlâ taze.
Bir anne her sabah o odanın kapısını açıyor; oğlunun sesini arıyor.
Ama adalet o kapıdan hiç girmedi.
Ahmet’in hikâyesi sadece bir dava değil.
Bu ülkenin vicdanında açılmış bir yara.
Çünkü artık çocuklar bile öfkeyle büyüyor.
Sevginin, merhametin yerini öfke ve güç aldı.
Biz nerede kaybettik bu çocukları?
Ve hangi adalet terazisi bunu tartabilir?
Bir annenin gözyaşını hangi yasa kurutabilir?
Bir toplum, çocuklarını mezarlığa gömerken nasıl susabilir?
Adalet sadece cezayla değil, vicdanla da sağlanmalı.
Çünkü adaletin olmadığı yerde, kimse güvende değildir.
Ne kadın, ne çocuk, ne de insanlık…
Bu yazı Ahmet için…
Bir anne için…
Ve adaletin hâlâ bulunmadığı, ama bir gün mutlaka bulunacağına inanan her yürek için.
Adaletin sesi susarsa, biz kadınlar o sesi yeniden yükselteceğiz.
Ahmet…
Artık meleklerin arasında, sessizliğin en adil yerindesin.
Bu dünyada sana verilmeyen adalet, gökyüzünde mutlaka yerini bulacak.
Biz burada, senin adını bir ağıt değil, bir vicdan çağrısı gibi fısıldayacağız.
Bir annenin yüreğinde, bir toplumun kalbinde yaşayacaksın.
Senin ışığın, karanlığa dönüşen bu dünyanın içinde adaletin yolunu aydınlatsın.
Bir daha hiçbir çocuk, senin gibi yarım kalmasın.
Ve hiçbir anne, senin annen gibi ağlamasın.
Ruhun huzur bulsun güzel çocuk…
Çünkü senin sessizliğinde bile insanlığa ses var.